– Sıkıntılar, çileler ocağın posayı gümüşten ayırması içindir. İyi ve kötünün imtihanı; altının kaynatılıp, tortunun üste çıkmasıdır.
-Kimde dert varsa o koku almış, dermana ermiştir. Kim daha çok uyanıksa, derdi daha
fazladır.
-Her ağlamanın sonu gülmektir.
-Akarsu nerdeyse orası yeşerir. Gözyaşı varsa rahmet
gelecektir.
-Gam görünce istiğfar et. Çünkü gam Yaratıcı’nın emri ile tesir eder. Allah dilerse
bizzat gam ve sıkıntı sana neşe bile olabilir.
-Gam ve kederin anahtarı sabırdır. Endişe etmekten sakı,sakin ol. İlacın başı perhizdir. Düşünce ve mantık perhizi yap ki, can kuvvetini göresin.Kaşınmak uyuza ilaç olmaz,sadece kaşıntıyı artırır.
-Başına gelen
eziyetler artıyor değil mi? Buğdayı başak olsun diye toprağa attılar. Değirmende un olsun
diye ezdiler. Ekmek oldu. Dişleri ile ezdiler. Ezil ki; can olasın. Can veresin!..
-Rahmet ağlamalara bağlıdır. Kul ağladı mı rahmet denizi
dalgalanmaya başlar. Dal, ağlayan buluttan yeşerir. Mum ağladıkça aydınlık artar!..
-Dert; Allah’ı gizlice anmana
vesile olacaksa tüm dünya malından yeğdir. Dertsiz dua
soğuktur. Dertli
dua gönülden, aşktan gelir. Sabır; sıkıntıların anahtarıdır.
-Gamdan sevinmeye çalış. Gam,vuslat tuzağıdır. Bu yolda aşağıya düşüş aslında hakikâte yükseliştir. Gam bir
hazinedir. Senin zahmet ve meşakkât çekişinse maden.Gam derdine düşen, madeni kazmaya başlamıştır. Azimle kazan, ulaşır defineye.
(SIKINTIlari sadaka ile onleyin.) (Istigfara devam eden, SIKINTIlardan kurtulur.) (Tarak kullanmak, SIKINTIyi giderir.) (Güzel koku ve temiz elbise SIKINTIyi azaltir.) (Abdestten artan suyu icmek SIKINTIyi giderir.) (Akik yuzuk SIKINTIyi giderir.) [Ukayli] (Baskasinin SIKINTIsini giderenin SIKINTIsi gider.) (SIKINTIda duâm kabul olsun diyen, genislikte cok duâ etsin.) [Tirmizi] (En ustun ibadet SIKINTIya sabretmektir.) [Tirmizi]
“Rahat zahmette; zahmet rahattadır” cümlesi, Müslüman halkımızın yüz yıllardır Kur’ân’a dayandırarak söyleyegeldiği bir darb-ı meseldir. Bu darb-ı mesel, Kur’ân-ı Hakim’in, “Elbette güçlükle berâber şüphesiz bir kolaylık vardır. Gerçekten güçlükle beraber şüphesiz kolaylık vardır”1 âyetlerini tefsir ediyor. Âyetler şöyle devam ediyor: “Öyleyse, bir işi bitirince hemen diğerine giriş. Ve umduğunu yalnız Rabbinden iste.”2 Bu son âyetlerden hareketle, Müslümanın asla boş durmaması gerektiğinin bir Allah emri olduğunu anlarız. Öyle ki, Müslüman—dinlenme dışında—hem bir saniye boş durmamalı, bir işini bitirince hemen diğerine atılmalı; hem de yalnız Allah’a güvenmeli, yalnız Allah’tan istemelidir. Bir saniye boş durmaksızın çalışmak görünüşte zahmettir ve zorluktur. Fakat bu zorluğun ve zahmetin sonunda Allah’ın ihsan ettiği meyveler, nimetler, bereketler, kazançlar, ücretler, mükâfatlar, lütûflar, açtığı kapılar o çalışma zorluğunu, zahmetini ve sıkıntısını hiçe indirir, rahmete çevirir. Kul, kalbiyle ve diliyle istediği gibi, bizzat fiiliyle de istemelidir. Yani isteğini fiile ve eyleme dökmelidir ki, Rabbinin kabulüne yaklaşsın. İnşirah Sûresinin bahsettiğimiz bu âyetleri nâzil olduğunda Peygamber Efendimiz (asm) gülerek çıkmış ve “Bir zorluk iki kolaylığı yenemez. Gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır. Hakikaten güçlükle beraber kolaylık vardır” buyurmuşlardır.3 Ebû Ubeyde (ra) Hazret-i Ömer’e (ra) mektubunda kendilerinin az olmasına rağmen Rumların çokluğundan yakınmış ve endişelerini dile getirmişti. Hazret-i Ömer (ra) cevabında şöyle yazdı: “Muhakkak ki, mü’min bir kalbe herhangi bir şiddet ve korku inerse, Allah Teâlâ ona arkasından bir ferahlık verir. Her bir zorluk, sırtında iki kolaylık taşır.”4 Dikkat edilirse, her zorluğu iki kolaylıkla müjdeleyen, “zorluktan sonra kolaylık” bulunduğunu üst üste iki âyetle ifade buyuran Kur’ân-ı Kerim’dir. Zorluklar ne kadar dayanılmaz da olsa, gerek doğrudan Allah’ın takdir ettiği musibetlerde olsun, gerekse olumlu netice almak için gösterilen verimli ve özverili çalışma esnasında olsun; çekilen her zorlukta; 1- Dünyevî, 2- Uhrevî olmak üzere iki büyük kolaylık vardır. 1- Dünyevî kolaylık; başarıdır, verimliliktir, kalitedir, olgunluğa ermektir, kemâl kazanmaktır, sevilmektir, sayılmaktır, el üstünde tutulmaktır, bol kazançtır, berekettir. Meselâ özveri ile işine sarılan ve işinde alınteri döken şahıs, zorluğu, sıkıntıyı ve zahmeti göğüslemiş olur. Fakat bu zorluğun arkasında: 1- Çalışma zevkini tatma. 2- Başarı zevkini tatma. 3- İnsanlara hizmet verme ve memnun etme zevkini tatma. 4- Kazanma zevkini tatma. 5- İnsanlarca sevilmek ve sayılmak zevkini tatma. 6- Olgunlaşma ve kemale erme zevkini tatma. gibi dünyevî kolaylıklar görmektedir. Bedîüzzaman Hazretleri, Cenâb-ı Hakkın, çalışmanın mükâfatını bizzat çalışma içine koyduğunu ve bundan dolayı cansızlar da dâhil bütün varlıkların Allah’ın yaratılış emirlerinin icrası çerçevesinde hususî vazifeler yaptıklarını kaydeder ve zerre bile olsa her bir varlığın tam bir istek, eksiksiz bir şevk ve büyük bir lezzetle çalıştıklarının ve başarılı da olduklarının gözlerden kaçmadığına dikkat çeker. Bedîüzzaman’a göre arıdan, sinekten, tavuktan, ta güneşe ve ay’a kadar her şey tam bir lezzet ve saadetle vazifesine çalışmaktadırlar. Üstad Hazretleri der ki: “Demek hizmetlerinde bir lezzet var ki, akılları olmadığından akıbeti ve neticeleri düşünmeden, mükemmel vazifelerini ifa ediyorlar.”5 2- Zorlukların neticesinde gelen uhrevî kolaylığa gelince: Bu, Allah’ın izniyle ve takdiriyle gelen yüksek feyiz ve sevapla birlikte, Allah’ın rızasına, Cennetine, cemaline, sonsuz nimetlerine, hadsiz mükâfatlarına ve ebedî hazinelerine ulaşmaktır. Rahatın zahmette oluşu bu geniş mânâları ifade eder. Katlanılan zahmetler, çekilen sıkıntılar ve göğüs gerilen zorluklar, neticede hem dünyada, hem âhirette sonsuz rahatlık, doyulmaz huzur ve ebedî saadet kazandırıyorsa, elbette baş göz üstüne denmeli ve katlanmalıdır. Şüphesiz zahmet de rahattadır. Çünkü zahmet çekilmeden aranan “rahatlık” esasen tembellikten başka bir şey değildir. Tembellik ise sonu gelmez zahmetlerin ve bitmez zorlukların başlangıcıdır. Rahatına ve keyfine düşkün olmakla ve çalışıp hak etmeden keyfini ve rahatını birinci plâna almakla insan, zahmetten, zorluktan ve sıkıntıdan başka bir kapıya çıkıp varmaz. İşe ve çalışmaya düşkün olmakla ise, sonuç itibariyle rahata ve rahmete kavuşmayı hak ettiğini ispat etmiş olur. Hiç şüphesiz her insan rahatını ve keyfini düşünür. Fakat rahat ve keyfin sonuçta bir “ücret” olduğu ve buna hak kazanmak gerektiği unutulmamalı; buna hak kazanmak için, “çalışmak” gibi bir “önemli bedel” ödenmesi gerektiği akıldan uzak tutulmamalıdır. Dipnotlar:
1- İnşirâh Sûresi, 94/5,6;
2- İnşirâh Sûresi, 94/7,8;
3- H.D.K.Dili, 8/5924;
4- H.D.K.Dili, 8/5925;
5- Lem’alar, s. 127
selam ve dua ile kardeşim