
DERDİM BANA DERMAN İMİŞ
Yüce veli, Beyazid-i Bestami Hazretleri şöyle
diyordu bir keresinde:
“Bir
dertli kul idim derman arayan… Kalbime bir süvari gibi indim.
Bütün ellerimle Hakk’ın kapısını çaldım. Bela eliyle çalmadıkça kapı
açılmadı. Bütün dillerle izin istedim, hüzün diliyle istemedikçe izin
verilmedi. Bütün ayaklarla O’na giden yolda yürüdüm, yokluk ayağıyla
yürümedikçe dergahına varamadım.
Denildi ki, ‘Ey Beyazid! Nefsinde boş ol!..
Hiç olda gel!.. Yıllarca gayret ettim… Bir gün sükut edince, baktım ve
gördüm ki derdim, dermanım imiş. Şimdi sen başlangıç
istiyorsan; kalp
süvarisi, beden piyadesi ol da yola çık…”
Uzun söze ne hacet, hâl ve söz ehli sözünü söylemiş…
Bahsedilen, manevi yolculukta ve kutsal için çekilen zahirî ve bâtınî
çile ve bu çilenin insanı olgunlaştırması ve Hakk’a ulaştırması
hadisesini
iyi idrak etmek lazım. Yüce İslam’ı dava edinen Allah dostları,
mütefekkirlerimiz ve bu yüce davayı kendine dert edinen ve çilesine talip
olan eli kalem tutan büyüklerimize sonsuz müteşekkiriz.
Uzun söze ne
hacet, hâl ve söz ehli sözünü söylemiş…
Değerli
Hekimoğlu İsmail "Minyeli Abdullah" romanını yazdığı
sıralarda,
kendisine; daha önemli İslâmî mevzûlar varken, neden romanla vakit
kaybediyorsunuz dediklerinde; “Ben roman yazmıyorum, derdimi yazıyorum”
demiş. Ne
mutlu dava şuuruyla dertli olmak, dertlenmek, dert edinmek…
Bu davanın fikir çilesini çeken, Merhum Üstad Necip Fazıl:
Akrep,
nokta nokta ruhumu sokmuş,
Mevsimden mevsime girdim böylece.
Gördüm ki, ateşte, cımbızda yokmuş,
Fikir çilesinden büyük işkence.
Derken; bu bağlamda çile ile yoğrulan eserlerin de nasıl kalıcı
ve mücadelede kalemin, eli kalem tutan insanların ne kadar etkili ve önemli
olduğu mevzusu
da ortaya çıkıyor.
Bununla ilgili bir anekdot da şöyle:
Kafkas mücahidi, Şeyh İmam Şamil’in bir yazıcısı vardır; Muhammed Tahir
el-Karâhî. Şeyh Şamil onu hiç bir zaman tehlikeli yerlere sokmaz. Ama
Muhammed Tahir bu durumdan hiç hoşnut değildir.
Bir gün şöyle der:
– Ya imam! Yoksa bana güvenmiyor musun? Beni de cenk alanına göndersen
olmaz mı?
İmam Şamil ona şu muhteşem cevabı
verir:
– Hayır Tahir!.. Herkes ölse bile sen sağ kalmalısın. Elde kılıç çarpışan
savaşçılarımızdan,
yitenlerin yerlerine yenilerini buluruz, ama senden başka
eli kalem tutanımız yok. Sen savaşlarımızın kitabını yazmayı
sürdürmelisin.
diyordu bir keresinde:
“Bir
dertli kul idim derman arayan… Kalbime bir süvari gibi indim.
Bütün ellerimle Hakk’ın kapısını çaldım. Bela eliyle çalmadıkça kapı
açılmadı. Bütün dillerle izin istedim, hüzün diliyle istemedikçe izin
verilmedi. Bütün ayaklarla O’na giden yolda yürüdüm, yokluk ayağıyla
yürümedikçe dergahına varamadım.
Denildi ki, ‘Ey Beyazid! Nefsinde boş ol!..
Hiç olda gel!.. Yıllarca gayret ettim… Bir gün sükut edince, baktım ve
gördüm ki derdim, dermanım imiş. Şimdi sen başlangıç
istiyorsan; kalp
süvarisi, beden piyadesi ol da yola çık…”
Uzun söze ne hacet, hâl ve söz ehli sözünü söylemiş…
Bahsedilen, manevi yolculukta ve kutsal için çekilen zahirî ve bâtınî
çile ve bu çilenin insanı olgunlaştırması ve Hakk’a ulaştırması
hadisesini
iyi idrak etmek lazım. Yüce İslam’ı dava edinen Allah dostları,
mütefekkirlerimiz ve bu yüce davayı kendine dert edinen ve çilesine talip
olan eli kalem tutan büyüklerimize sonsuz müteşekkiriz.
Uzun söze ne
hacet, hâl ve söz ehli sözünü söylemiş…
Değerli
Hekimoğlu İsmail "Minyeli Abdullah" romanını yazdığı
sıralarda,
kendisine; daha önemli İslâmî mevzûlar varken, neden romanla vakit
kaybediyorsunuz dediklerinde; “Ben roman yazmıyorum, derdimi yazıyorum”
demiş. Ne
mutlu dava şuuruyla dertli olmak, dertlenmek, dert edinmek…
Bu davanın fikir çilesini çeken, Merhum Üstad Necip Fazıl:
Akrep,
nokta nokta ruhumu sokmuş,
Mevsimden mevsime girdim böylece.
Gördüm ki, ateşte, cımbızda yokmuş,
Fikir çilesinden büyük işkence.
Derken; bu bağlamda çile ile yoğrulan eserlerin de nasıl kalıcı
ve mücadelede kalemin, eli kalem tutan insanların ne kadar etkili ve önemli
olduğu mevzusu
da ortaya çıkıyor.
Bununla ilgili bir anekdot da şöyle:
Kafkas mücahidi, Şeyh İmam Şamil’in bir yazıcısı vardır; Muhammed Tahir
el-Karâhî. Şeyh Şamil onu hiç bir zaman tehlikeli yerlere sokmaz. Ama
Muhammed Tahir bu durumdan hiç hoşnut değildir.
Bir gün şöyle der:
– Ya imam! Yoksa bana güvenmiyor musun? Beni de cenk alanına göndersen
olmaz mı?
İmam Şamil ona şu muhteşem cevabı
verir:
– Hayır Tahir!.. Herkes ölse bile sen sağ kalmalısın. Elde kılıç çarpışan
savaşçılarımızdan,
yitenlerin yerlerine yenilerini buluruz, ama senden başka
eli kalem tutanımız yok. Sen savaşlarımızın kitabını yazmayı
sürdürmelisin.
Selam ve Muhabbetle…
ZEKERİYA MARAL


Günaydın,nurlu CUMA’ lar.Hayır dua eder,hayır dua bekleriz.ALLAH yar ve yardımcınız olsun .Güzel bir siteniz var.Çalışmalarınız da başarılar.Sevgi ve saygılar.